Senato Paneli Kripto Yasa Tasarısının Güncellenmiş Taslağını Yayımladı

ABD Senato Bankacılık Komitesi, kripto düzenlemelerine ilişkin en yeni taslağını açıkladı. Bu, dijital varlıklar için gerçek bir piyasa yapısını tanımlamaya yönelik en kapsamlı girişim olarak öne çıkıyor. Taslak özellikle geliştiricileri ve kendi kendine saklamayı (self-custody) koruma yönüyle dikkat çekiyor. Yıllardır, sadece kod yazmanın ya da doğrulayıcı (validator) düğümleri çalıştırmanın bile cezai yaptırımlara yol açabileceği endişesi vardı. Bu taslak farklı bir yaklaşım getiriyor. Geliştiriciler para transferi kurallarından muaf tutulurken, doğrulayıcılar kara para aklamayı önleme yükümlülüklerinin dışında bırakılıyor. Teknik bir ayrıntı gibi görünse de, bu düzenleme geliştiricilere arkalarına bakmadan çalışabilecekleri bir alan açıyor.

Kripto Yasa Tasarısında Geliştirici ve Self-Custody Koruması

Taslak, airdrop’ların ve token’ların menkul kıymet olmadığını açıkça belirtiyor. Bu sayede insanların token’ları nasıl kullanıp dağıtabileceği, SEC’in yaptırımlarına takılmadan daha net bir şekilde tanımlanıyor. Örneğin, airdrop’lar merkeziyetsizleşmenin bir aracı hâline geldi. Yasal belirsizlik nedeniyle risk taşıyan bu uygulamalar, yeni taslakla daha güvenli hâle geliyor. Mesaj net: eğer bu faaliyet gerçek bir ağ aktivitesi ise, hisse senedi teklifi gibi değerlendirilmeyecek.

Ayrıca, düzenleyici kurumlar arasında yetki mücadelesi yerine ortak bir komite kurulması öngörülüyor. Bu da şirketleri yıllardır belirsizlikte bırakan çelişkili rehberliklerin azalmasına yol açabilir. Washington’un dijital varlıklar için tekil davalarla ilerleyen bir uygulama yerine kalıcı bir çerçeve oluşturmak istediğine işaret ediyor.

ABD’de Kripto Geliştiricilerindeki Düşüş Desteği Artırıyor

Sektörden gelen destek yüksek sesle dile getiriliyor, ancak koşulsuz değil. 110’dan fazla kripto şirketi ve yatırımcı, geliştiricilerin daha güçlü korunmasını talep eden bir mektuba imza attı. Veriler çarpıcı: ABD’nin açık kaynak kripto geliştiricilerindeki payı 2021’de %25 iken, bu yıl sadece %18’e geriledi. Bu düşüş doğrudan düzenleyici belirsizlikle bağlantılı. Koruma sağlanmazsa daha fazla geliştiricinin ülkeyi terk etmesi bekleniyor.

Senatör Warren Kripto Yasa Tasarısına Karşı Çıkıyor

Siyasi cephede ise mücadele sürüyor. Senatör Elizabeth Warren, SEC denetiminin zayıflatılmasından yasa dışı finansman risklerine kadar birçok noktada itirazlarını dile getirdi. Warren’a göre yasa tasarısı, özellikle bazı varlıkların menkul kıymet sınıflandırmasından muaf tutulmasıyla, sektöre fazlasıyla taviz veriyor. Bu muhalefet ve Senato’da gerekli 60 oy şartı, tasarının ek değişiklikler olmadan geçme ihtimalini zayıflatıyor.

Dünyada Kripto Düzenlemeleri Hızla İlerliyor

Avrupa Birliği, MiCA düzenlemesini yürürlüğe koymuş durumda. Birleşik Krallık, Singapur ve Hong Kong da kendi yapılarını oluşturuyor. ABD gecikir ya da bu taslağı sulandırırsa, dijital finans liderliği yarışını kaybetme riskiyle karşı karşıya kalabilir. CFTC’den Caroline Pham konuyu net şekilde ifade etti: mesele, Amerika’nın kripto için küresel merkez olup olamayacağı.

Gerçek dünyadaki etkiler kısa sürede görülebilir. Staking onaylanırsa, getiriler yoluyla kripto ETF’lerini yeniden şekillendirebilir. Airdrop’ların menkul kıymet riski ortadan kalktığında, mülkiyeti yaymak ve merkeziyetsizliği güçlendirmek için daha güvenli bir araç hâline gelebilir. Bunlar teknik düzenlemeler gibi görünse de, sektörün ekonomik teşviklerini kökten değiştiriyor.

Kripto Yasa Tasarısında Senato’daki Sıradaki Adımlar

Yasa yapıcılar, tasarıyı bu ayın ilerleyen günlerinde komitede ele almayı planlıyor. Yıl bitmeden oylamaya gidilmesi ihtimali var, ancak takvim sıkışık. İki partiden destek alıp almayacağı henüz net değil. Yasa tasarısı, ABD’nin kripto kuralları ve piyasa yapısı hakkındaki tartışmalarında yeni bir zemin oluşturuyor. Sektörün baskılarından, düzenleyici geri bildirimlerden ve diğer ülkelerden alınan derslerden besleniyor. Olduğu gibi geçse de değişikliklerle kabul edilse de, bu yaklaşım ABD’nin kripto düzenlemelerinde “önce yaptırım” anlayışından uzaklaşıp adil rekabet zemini sunacak bir çerçeve kurmaya yöneldiğini gösteriyor.